Mutlak Pozitif

Yayınlandı: 04/02/2009 / Dilek Yaraş
Etiketler:

Önce kaos vardı… Karanlığın içindeki kaos… Kaosun içindeki düzen, karanlığın içindeki ışık açığa çıktığında sonsuz huzura ulaşılacaktı…

Umutsuz ve çaresiz ruhlar karanlığın içinde savruluyorlardı oradan oraya…
Kaynaktan ayrı düşmüşlerdi… Milyonlarca ışık yılı öteye savrulmuşlardı. UNUTMUŞLARDI!…

Bilmiyorlardı ki karanlığı görmeden ve tanımadan, karanlıktan geçmeden, aydınlığa ulaşılmaz… Kaynak ile birliğe ulaşmak için önce ayrı düşmek gerekiyordu.

Karanlığı tanımak için kara deliğin manyetik alanına sürüklenmeyi, yok olmayı göze almaları şarttı…  Zordu… Çok zor…

Ama aydınlığa ulaşmak için, mutlak olana ulaşmak için, kara deliğin ötesine geçmeliydiler…

Başka çareleri yoktu…

Ve geçiş anı geldi…

Kaosun ve karanlığın en yoğun olduğu andı o…

Zaman?!… Yoktu…

Mekan?!… Zaten hiç olmamıştı…

Sürükleniyorlardı, umarsızca ve nereye varacaklarını bilmeden…

Müthiş acı veren bu deneyimin hiç bitmeyeceğini sanıyorlardı…

Azap içinde kıvranıyorlardı…

Kendilerini karanlığa ve kaosa teslim etmekten başka çareleri kalmamıştı…

Kara deliğin karşı konulamaz manyetik alanına girmişlerdi artık…

Ve teslim oldular…

İşte o an… Zamansızlığın içindeki zamana, boyutsuzluğun içindeki boyuta erdiler…

Kaosun ve karanlığın içinde eridiler…

O erdikleri noktada erirken onlar, kaynaktan gelen ışık çıktı ortaya…

Ve ışık, güçlendikçe güçlendi, büyüdükçe büyüdü…

Ve bir anda…

O hiç beklemedikleri anda tüm karanlığı kendi içinde eriterek aydınlığa çevirdi… Kaosu kendinde toplayarak bir noktada birleştirdi.

Karanlık, yok olmamıştı… Transformasyona uğramış IŞIK olmuştu…

İyiliğin ve kötülüğün negatif-pozitif çatışması bitmiş, karanlığın ve kaosun ötesine geçilmiş, her şeyin başlangıcına ve sonuna MUTLAK POZİTİF noktasına varılmıştı.

İşte o an anlaşıldı ki ayrılık sürecinin başladığı yerde ve anda başlamıştı bütünleşme süreci.

Yani aslında yoktu ayrılık gayrılık…

Vuslat, ayrılığın içinde gizliydi sadece…

Ayrılığı aşabilen hep orada olana eriyordu. Ve bu, bütün umutsuz ve çaresiz ruhların kaçınılmaz yazgısı, er veya geç varacakları noktaydı…

Dilek Yaraş
www.yorumsuzblog.org
dilekyaras@gmail.com

yorum
  1. veysel dedi ki:

    Umutların tükendiği anlar olur ya hayatında insanın, hani artık gelmeyecek denildiği zaman, gelmesi beklenen ve istenenin ya da bir türlü bitmek bilmeyen o sonsuz sızlanışların son bulacağı umudunun son bulması gibi an’lar olur ya hayatta. İşte bu noktanın ardından gelen görülemeyecek kadar küçük, hissedilemeyecek kadar ince ama bir o kadar da etkili bir şey belirir. Ve öyle etkilidir ki bu, sanki paramparça olmuşluğuna merhem olur, o bitmek bilmeyenleri dahi bir anda unutturur. Tıpkı algılanamayacak kadar derin ve uzak karanlıkları yarıp kendine ben buradayım işte, dedirten minik bir yıldız gibi.

    Sonsuz pozitif’in doğuşunu ve gün be gün varlığını sonsuzlaştırarak bizlere umut olması, hayat olması rehber olması DİLEĞİYLE.
    Selam yaşamımız olsun…

  2. Gülümser Toygar dedi ki:

    O öyle bir nokta ki tam teslimiyete erdiğinizde ve hiç olduğunuzu anlayıp ta yok olduğunuzda, o muhteşem ve sonsuz güç tüm aydınlığı ile sizi aydınlıklara gark ediyor ve diyorsunuz ki, varlığımın hezimeti içerisinde ne kadar acı veren azaplara tutsak etmişim kendimi…

  3. saglamoke dedi ki:

    Hicrann, “hiç run” iken, develer tellal iken, ben anamın beşiğini tıngır mıngır sallar iken kanatları kopmuş sinek gibiyiz, kendi etrafında dönen… Ki bu da karıyor karılması gerekeni. Biliyor kanadı olup, uçup gideni… İsim takıyor oyun etmek için kendine… Varacak ya o bir oyalanmaya… Ki anlamlı olmasını da ister bu oyunun…

    Oyun “O”nun oyunu. Kendi yarattığı oyunu, oynadığını düşünenler olmuş kendi dağlarında, ayağa diklenenler arasında… Olsun “b”e, bu da olsun… “masın” desek olacak olan olmayacak mı ki?..

    “Mutlak” işin mutfağı değil miydi?.. Mutfaktan çıkacak olan bilmiyor mu mutlağı?… Mutlu olsa, mutlak da mutfak da sormaz insan… O yerine, hiçbir şeyin konamayacağı boşluğu “patlattı”… Şimdi akan sadece boşluk… Ve boşluktan korkmadığı zaman insanda olacak hoşluk… Boşalt ki dolsun sana da bu hoşluk… Hoşluk artık bir bolluk…

    Koçluk da geçti, oldu mu bir balıklık… O da geçti, şimdi bir kovalık… Kova da bir, uçum uçum uçmalık. “Uçmak beyliği”, birlik içinde… İçindeki de içinde. “İçin için” ne için?… Bir kuş uçumu mutlak dediğin… Mutlak da mutfak ve afak bir girdap. Yukarı olursa hortum. İçine çeker, her şekilde eder miks. Karar da karar, karıştırır. Yeni dengelere alıştırır. “Alışma ilerle” denir de hazm edene; sağdan gelir soldan gider. Soldan giden de sağdan gene gelir… Yarar anlayana, anlamış olmak. “An” lamış ise soru ne diye?… Varsın oyalansın da “can”ı sıkılmasın. Biliyor ki sıkılınca saçmalayacak. Saçmalamamak için gerekli ona bir oyuncak. Oyuncağı veren, bu oyunu kurucu, oyunu bilici… Olursa sende de oyun bilinci, haydi sen de var bu “hiç run”a, hicrann içinde…

    “Köprüler yaptırdım gelip geçmeye
    Çeşmeler yaptırdım suyun içmeye karam
    Kavli karar ettim alıp kaçmaya
    Boşa kostaklanma, kostak değilsin karam
    Değilsin karam aman aman, değilsin karam”

  4. infinity dedi ki:

    Ve dostlar yalnızlık gelip bulur sizi bir gün,
    bir kaldırım kenarında,
    ağaçtan düşmüş diğer yapraklardan birisinizidir artık.
    Dostlarınızla geçen yemyeşil günler geride kalmıştır…

    Düşmüşsünüzdür elinizde olmadan öylece kaldırımın köşesine,
    çaresizce beklerken ansızın,
    eski bir dost yetişir imdadınıza, anlamsız bir gülümsemeyle.

    Alır uçurur sizi, kuş misali.
    Eskisinden daha yukarılardasınızdır, başınız döner…
    Artık durağanlık bitmiş yeni yolculuklar başlamıştır.
    Hiç bilmediğiniz diyarlara uçarsınız
    kah yerlerde, kah yukarılarda.
    Derken bir su akıntısına teslim eder sizi,
    onunla devam eder bu yolculuk,
    aslında hepsi aynı dosttur.
    Hepsi aynı özden gelip, kılık değiştiren dostlarınızdır.
    Bazen düşman gibi, bazen dost gibi,
    anlam verilmez bu dostlara…

    Ahh dost, düşmanca karşınıza dikilmiş bu sefer,
    deli, deli eserek kurutur sizi…
    Ağlarsınız, yalvarırsınız ama ne çare…
    Her bir parçanızı alıp götürür, yokluğa doğru sürükler sizi,
    ağır bir şekilde kaybolursunuz.
    Ve tüm bu yolculuktan geriye kalan tek şey,
    yokluktan gelip yokluğa gittiğinizi fark etmiş olmanızdır.

    İste hepimizin hikayesi budur dostlar…

  5. yüzük parmağı dedi ki:

    Gülümser Toygar Yazmış:
    4 Şubat 2009 12:04

    “O öyle bir nokta ki tam teslimiyete erdiğinizde ve hiç olduğunuzu anlayıp ta yok olduğunuzda, o muhteşem ve sonsuz güç tüm aydınlığı ile sizi aydınlıklara gark ediyor ve diyorsunuz ki, varlığımın hezimeti içerisinde ne kadar acı veren azaplara tutsak etmişim kendimi…”

    Bu mesajdan çok etkilendim. O noktaya erdiğinizde başka neler yaşadınız? Anlatın bize. Teslimiyet nasıl bir şeydi? Nasıl bir aydınlıktı o? Nasıl hiç oldunuz? Nasıl yok oldunuz? Sonra nasıl var oldunuz? Şu anda yeniden var mı oldunuz? Yoksunuz ama biz mi sizi var sanıyoruz? Anlatın bize o NOKTA nedir nasıldır? NOKTA’nızı paylaşın bizimle. Bize gösterin NOKTA’nın yolunu.
    En kalbi duygularımla bekliyorum.